00:00
13:40
Ashâb-ı kirâm, umre heyecanı ve dâüssıla
hasretiyle Mekke yollarına koyulur, ancak hede�lerine 40 kilometre kala önleri kesilir. 20
gün ümitle Hudeybiye’de beklerler, ardından
da zahiren çok ağır gözüken bazı maddelere
imza atıp Medine’ye doğru harekete geçerler.
Yolculuğun ilk gecesinde Efendimiz’e (aleyhissalâtü vesselâm) Fetih Sûresi indirilir; hicran ve
hüzün dolu Müslümanlara, büyük fetihlerin
müjdesi verilir.1
Dünyasında ye’se en ufak bir yer bulunmayan Allah Resûlü de (aleyhissalâtü vesselâm)
Cenâb-ı Hak’tan habersiz insanların alaylarına
rağmen her fırsatta geleceğe dair haber ve müjdeleri dile getirerek, en kritik anlarda ashâbının gözlerine fer, dizlerine derman verir, azimlerini coşturur, iman, ümit ve hayallerini ayakta
tutar, iradelerini biler ve ruhlarını şahlandırır.
Bunların bilinmesi, aynı yolun yolcusu ve benzeri sıkıntılara muhatap olan müminlerin, Allah ve Resûlü’nün vaatlerinin, gerçekliğine ve
mutlaka gerçekleşeceğine olan iman ve itimadını artırma noktasında faydalı olacaktır.
İlk Günler
“Oku!” vahyiyle, son ve evrensel mesaj Kur’ân’ın
nüzulü başlar ve Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), bu mesajın içerdiği mana ve muhtevayı,
temsil ve tebliğle görevlendirilir. İnsanlık tarihinin bu en büyük hadisesinden hemen haberdar olan Mekkeliler, bu gelişmeyi, Cahiliye
kültürü (!), şahsi hırs ve hasetlerinin etkisinde
okur. Hemen harekete geçer ve bu yüce davayı
itibarsızlaştırma adına vahyi alaya alırlar. Bu,
yürünecek yolun dünkü rehberlerinin sergüzeşt-i hayatına vakıf Varaka’nın daha ilk gün
hatırlattığı, yola ait kaderin başlangıcı ve ilerleyen süreçte Mekkelilerin takınacakları tavrın
da açık bir göstergesi olur.
Şirk, şehvet, şöhret ve şiddete müptela olmuş şahısları, hayatlarını kökten değiştirecek
bir anlayışla karşı karşıya bırakmak, onlarda
büyük bir şaşkınlık meydana getirir. Bütün
bunları nazara alan Allah Resûlü (aleyhissalâtü
vesselâm), adımlarını çok dikkatli atar. Belli bir
süre meseleyi sadece çok iyi tanıdığı, dost bildiği ve güvendiği insanlara açar. Namazları dahi
gözden ırak yerlerde eda eder.
Habeşistan Hicreti Öncesi
Risâletin dördüncü yılının başlarında Allah
Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselâm) insanları açıktan ve toplu bir şekilde İslam’a davet etmeye
başlamasından rahatsız olan Mekkeliler, inananları belirleme adına harekete geçer. İhbar,
takip ve tahkikatla onları tespit ettikçe çılgına
dönerler. Zira alaya aldıkları bu evrensel insanî
hakikatler, çok kısa zamanda hepsinin evine ve
en yakınlarının gönlüne girmiştir. Artık öfke ve
kinle Müslümanlara bakar; onları, dinlerinden
döndürmek için en ağır işkencelere başvurur
ve hatta cana bile kıyarlar.
Hz. Ebû Bekir, o günleri Hz. Ali’ye şöyle anlatır: “Ya Ali, o günlerde sen daha çocuktun, biz
ölümü göze almadan birine bir şey anlatmaya
cesaret edemezdik. Dışarıya çıktığımız zaman
bıçakların bizim için gayzla bilendiğini görürdük. İçeriye girdiğimiz zaman dışarıya çıkmaktan, dışarıya çıktığımız zaman da içeriye girmekten bütün bütün ümidimiz kesilirdi fakat
her şeye rağmen tehlikeleri göze alarak bir şey
yapmaya teşebbüs ederdik; zaten bunları göze
almadan da hiçbir şey yapılamazdı.”
Ashâb-ı kirâm, umre heyecanı ve dâüssıla hasretiyle Mekke yollarına koyulur, ancak hede�lerine 40 kilometre kala önleri kesilir. 20 gün ümitle Hudeybiye’de beklerler, ardından da zahiren çok ağır gözüken bazı maddelere imza atıp Medine’ye doğru harekete geçerler. Yolculuğun ilk gecesinde Efendimiz’e (aleyhissalâtü vesselâm) Fetih Sûresi indirilir; hicran ve hüzün dolu Müslümanlara, büyük fetihlerin müjdesi verilir.1 Dünyasında ye’se en ufak bir yer bulunmayan Allah Resûlü de (aleyhissalâtü vesselâm) Cenâb-ı Hak’tan habersiz insanların alaylarına rağmen her fırsatta geleceğe dair haber ve müjdeleri dile getirerek, en kritik anlarda ashâbının gözlerine fer, dizlerine derman verir, azimlerini coşturur, iman, ümit ve hayallerini ayakta tutar, iradelerini biler ve ruhlarını şahlandırır. Bunların bilinmesi, aynı yolun yolcusu ve benzeri sıkıntılara muhatap olan müminlerin, Allah ve Resûlü’nün vaatlerinin, gerçekliğine ve mutlaka gerçekleşeceğine olan iman ve itimadını artırma noktasında faydalı olacaktır. İlk Günler “Oku!” vahyiyle, son ve evrensel mesaj Kur’ân’ın nüzulü başlar ve Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), bu mesajın içerdiği mana ve muhtevayı, temsil ve tebliğle görevlendirilir. İnsanlık tarihinin bu en büyük hadisesinden hemen haberdar olan Mekkeliler, bu gelişmeyi, Cahiliye kültürü (!), şahsi hırs ve hasetlerinin etkisinde okur. Hemen harekete geçer ve bu yüce davayı itibarsızlaştırma adına vahyi alaya alırlar. Bu, yürünecek yolun dünkü rehberlerinin sergüzeşt-i hayatına vakıf Varaka’nın daha ilk gün hatırlattığı, yola ait kaderin başlangıcı ve ilerleyen süreçte Mekkelilerin takınacakları tavrın da açık bir göstergesi olur. Şirk, şehvet, şöhret ve şiddete müptela olmuş şahısları, hayatlarını kökten değiştirecek bir anlayışla karşı karşıya bırakmak, onlarda büyük bir şaşkınlık meydana getirir. Bütün bunları nazara alan Allah Resûlü (aleyhissalâtü vesselâm), adımlarını çok dikkatli atar. Belli bir süre meseleyi sadece çok iyi tanıdığı, dost bildiği ve güvendiği insanlara açar. Namazları dahi gözden ırak yerlerde eda eder. Habeşistan Hicreti Öncesi Risâletin dördüncü yılının başlarında Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselâm) insanları açıktan ve toplu bir şekilde İslam’a davet etmeye başlamasından rahatsız olan Mekkeliler, inananları belirleme adına harekete geçer. İhbar, takip ve tahkikatla onları tespit ettikçe çılgına dönerler. Zira alaya aldıkları bu evrensel insanî hakikatler, çok kısa zamanda hepsinin evine ve en yakınlarının gönlüne girmiştir. Artık öfke ve kinle Müslümanlara bakar; onları, dinlerinden döndürmek için en ağır işkencelere başvurur ve hatta cana bile kıyarlar. Hz. Ebû Bekir, o günleri Hz. Ali’ye şöyle anlatır: “Ya Ali, o günlerde sen daha çocuktun, biz ölümü göze almadan birine bir şey anlatmaya cesaret edemezdik. Dışarıya çıktığımız zaman bıçakların bizim için gayzla bilendiğini görürdük. İçeriye girdiğimiz zaman dışarıya çıkmaktan, dışarıya çıktığımız zaman da içeriye girmekten bütün bütün ümidimiz kesilirdi fakat her şeye rağmen tehlikeleri göze alarak bir şey yapmaya teşebbüs ederdik; zaten bunları göze almadan da hiçbir şey yapılamazdı.” read more read less

4 years ago #/, #2019, #eylül, #sabırsızlık, #yok