Yanlıştı, bu en başından beri yanlış olanı doğrulamaktı. Saygı öğretildi sevgi nedir bilmeden. Renkler ayrıştırdı insanları bir gruba, beyaz siyaha hükmetti, renk olmayı bilmeden. Beyaza bağlanan kırmızı kuşak kız çocuğunu süsledi, müzik o anların kölesi oldu. Sanat kirlendi ve beyaz yine hükmetti. Erkek annesi kırmızıyı bekledi, babası bekledi, halası amcası bekledi. Çocuk doğdu, çocuğun çocuğu oldu. Güneşi izleyen adam kükredi ve bir kez daha beyaza geçen kırmızı kadının yatağını süsledi.
...
See More
Düşünmek için vakit çok. Geçmişi silersen aklından, geleceği nasıl hatırlayacaksın? Peki ya hiç geçmişin olmasaydı? Bir anda unutsaydın adını ve bir daha kabul etmeseydin seni anlatan numaraları. Kaybolsaydın ve seni sadece çıplak bedenin tanımlasaydı. Bildiğin tüm kurumlar yerle bir olsaydı, hapishaneler yıkılıp hastaneler boşalsaydı. Aynı sarkaca sürüklenmiş yapılar bir bir etkisini kaybedip düzene ilk vurgun mimari ile başlasaydı. Elbette yıkıntılar arasında toz griliğini etrafa bırakırdı. Alıştığı rengi bulutlarda gören insan ağlardı, kızardı ve belki de korkardı. Hâlbuki alışmıştı o renge, binalardaydı, ışıklarda, mezarlarda, yollarda ve hatta umutlarda.
O anı düşünmesi zor, ulaşması imkânsız. Geçmişi özler insan. Gelecek belirsiz, olumsuzluklara kader der, olumlu olana şans belki de başarı. Hangisine inanacağını şaşırmış, her bir ana farklı bahane üretir. İnsan üretir, emek verir. Tarlayı biçer eker, fabrikada çalışır, şirketini yönetir, temizler ve insan iflas eder. Ürettiklerini tüketir, tükettiklerini üretir ve bu döngü o yaşamı sevmeye başladığında son nefesiyle biter. Ardında kalanlar için hikâye devam eder ve onlar inandıkları ibadetleri, dogmatik yalanlarla birleştirirler. Dua eden kadın ağlar, namazında bir adam ruhunun cennet kapısından geçmesini ister ve korkar. Din korkuyu mu çağrıştırıyor?
Özgürce söyleyemediği her düşüncesinde yalan söyler insan. Günah! Öğretilmeyen sevgide kıskanır, bencilleşir ve elde etme arzusuyla can alır insan. Ama sen dua etmiyorsan ve inancın doğa üstü gerçekliği kapsamıyorsa, günah!
Hapishaneler yıkıldı, hastaneler boş kaldı toz bulutundaki insan afalladı. Peki ya sonra? Evine sığındı. Biz kendimizi evde güvende hissederiz. Kim evimizi belirliyor, kim eşyalarımızı belirliyor, evimiz dediğimiz yerde ısınabiliyor muyuz? Peki ya biz suyu her sabah görebilirken kaldırımdaki görebiliyor mu, elleri kanayan her akşam evine dönebiliyor mu? Ben evime sığınırken ancak o, arkasında bir ev göremezken nerede güvende olacak? Evler yok oluyor, altlarında kalan insan yardım çığlığı atıyor. Yağmur başlıyor. Kadın çığlıkları azalıyor, erkek çığlığı çoktan bitmiş sadece çocuklar üste çıkıyor, sadece onlar çığlık atmıyor. Hayvanlar koşuşturuyor onların etrafında. Evler yıkıldı, çocuklar şimdi güvende.
Ateş cehennemi anlatır. Yakar insanı her gün, yeniden alevler kaplar bedeni. Uzuvların acı çeker, sen hissettiğin için acı çekersin. Ruhun yaşar, acı çeker çünkü bedenin yanar. Ama onu cezalandırmak bu şekilde doğru mudur bilinmez, sorgulanmaz ya da düşünülmez. Ateş yakar, ellerde ateş vardır, dillerde. Güç ateşle çıkar. İktidar kavgası başlar. Kötü insan önce diliyle yakar karşısındakini sonra elleriyle. Cahil olan önce elleriyle karşısındakini yakar sonra diliyle kendini. Düşünen eline de diline de su dökmesini bilir. Susar kimi zaman, susmak verilen en iyi cevap olduğundan değil. Karşısında kelimeleri anlayanı görmez, müziği dinleyeni ve geceyi bileni. Gerçekliğe uyan. Kibar olmak zorunda değilsin dünya değişiyor. Düzen yıkılıyor, yavaş yavaş her denklemde daha fazla bilinmeyen ortaya çıkıyor. Bulunan her cevap bir süre sonra geçerliliğini kaybediyor ve sen aslında her gün bilmediğin bir dünyaya uyanıyorsun. Kimsenin anlayamadığı, bilimin çözemediği inancın saçmaladığı olaylarda birileri tarafından normalleştirilene sadece alıştırılıyorsun. Uyan. Bu senin seçimin değil. Nasıl ki doğmayı sen seçmedin hayatın da senin seçimin değil. Hepsi kurgulanmış ve önceden defalarca yaşanmış. Bu senin hayatın değil ve sen aslınd